Yasemin KULOĞLU11 Ağustos, 2023

“Geri dönün, gelmeyin!”

“Arkamızdakiler, siz geri dönün.”

“Peşimizden geliyorlar! Şehri istila ettiler, dönün…”

Nehrin iki yakasındaki ormanda iki ateş arasında kalmış insanlar… Kalmak da ölüm gitmek de ölüm nihayetinde onlar için. Ancak belki yeniden açan çiçekler gibi yeni hayatlar açacaktır savaştan sağ çıkabilenlere.

Ölümün kol gezdiği şehirler, yuvalarına ölüm çökmüş insanlar… Mahşer gibi. Savaştan kaçış, yeni bir hayata yelken açmak değil sadece hayatta kalabilme mücadelesi ağır basan hayatlar, bin bir endişeler…

“Adı Mercan” mutlak aşkın ve gurbette hayata tutunmanın romanı…”

2. Dünya Savaşı sırasında Polonya’dan İran’a zorunlu bir göç hikâyesini anlatıyor Adı Mercan. Biyografik roman türünde. Alfa Basım. Mona Kitap. Haziran 2023.

Roman kahramanları Helena ve Rahel’e ithaf edilmiş ayrıca roman. Yaşama tutunmayı bilen kadınlara.

Shahzadeh N. İgual, İstanbul’da yaşıyor. Tahran’ın Kırmızı Sirenleri, Rolls Royce’u Taramışlar Baba ve Isfahan’ın Gözyaşları romanlarıyla tanınıyor yazar. Son kitabı, Adı Mercan romanında gerçek bir hikâyeye değinmiş Shahzadeh Hanım. Sovyet askerleri Polonya’yı işgal etmeye başlayınca binlerce insan Sibirya’ya gönderiliyor malum. Bu insanların birçoğu yolda açlık ve hastalık yüzünden ölüyor. İki yüz bin civarında insan ise gemilerle Isfahan ve Tahran’a gönderiliyor.

Rahel, Lola, Helena, Sara… Shahzadeh Hanım, romanını yazmaya başladığı dönemde hayatta olan bazı kadınlarla buluşup görüşüyor. İstanbul’da ve Tahran’da. Mezarlıklar, huzurevi vs. mekânlarda yolculuklar da yapıyor araştırmaları için.

Shahzadeh N. İgual Tahran doğumlu. 1990’ lı yıllarda annesi ve kız kardeşleriyle Türkiye’ye geliyor. İzmir’de öğrenim hayatını tamamlayıp dünyayı gezmeye başlıyor. Romanı okurken samimiyetini daha bir yakından hissetmeniz belki de yaşanmışlıklar… Dile hâkimiyeti son derece başarılı yazarın. Shahzadeh Hanımefendi, İran sinemasından Farsça eserleri Türkçeye tercüme ediyor, Osmanlıcadan Türkçeye çeviriler yapıyor. Türkiye ile İran arasında birçok kültür turuna rehberlik ediyor. İran Edebiyat Turu kavramını tasarlayıp gerçekleştiren Shahzadeh Hanım “İran’da Edebiyat Sanat Buluşmaları dizisini Türk edebiyatının önemli yazarları ile yolculuk ederek hayata geçiren isim olarak tanınıyor.”

“Tahran’ın tarihi kafelerinin her birinin bin bir öyküsü vardır ve ben bu öykülerin peşine düşmüştüm.”Shahzadeh N. İgual, öykü koleksiyoneri. Isfahan Şark fotoğraf stüdyosundan hikâyeler keşfetmiş. “Kaderin milyonlarca tuzağından birisi tam karşımda duruyordu.” Kaderin çağrısı, Tahran’daki Polonya sandalyeleri…

Polonya ve İran’ın bir kedere ortak olduğu yıllar. “Onları yapan ustaların her biri vatan hasretini işlemişti zarif kıvrımlarına.” Ve daha ilk sayfalarda iyi ki diyorum bu öykülerin izini sürmüş yazar. “ Polonya Sandalyeleri beni seksen yıllık öykülerine taşımıştı.” İyi ki…

Gidenler için de kalanlar için de hiçbir şey eskisi gibi olmazdı tabi, savaş bu, vahşet…

İran’da 1939- 40 yıllarında kıtlıkla burun buruna yaşadığı halde yüz kırk binden fazla Polonyalıya kapılarını açmış. Kadın kahramanların gerçek hayat hikâyelerinden, belgesel ve araştırmalardan, ortaya konan eserlerden anlıyor, öğreniyoruz bunu. Ancak edebiyatın gücü diyelim biz buna. O kadar sürükleyici ki roman, şiirsel bir üslupla okuyorsunuz. Aynı zamanda kendisi olayların içinde hem var hem yok yazarın. Bir yandan belgesel araştırıyorken buldum kendimi bir yandan tarih okurken bir yandan İstanbul ve İran mekânlarının gizemini, güzelliğini hissederken. Öyle iç içe ki hepsi.

Mekân ve zaman algısı özellikle çok başarılı yazarın. Shahzadeh Hanım ile bir yandan geziyormuşsunuz hissi uyandırıyor kitap ve mekânlardan ve zamandan yola çıkan bir atmosfer var oluyor önünüzde.

“Bin bir anlamla…” Diyelim.  İnsanı okumak ayrı bir kabiliyet tabi ve sanata dönüşüyor kimi yazarların elinde. Eve geri dönüş fikri yaşatırmış insanı. Eve geri dönenler ve evi, yurdu, yuvası İran olan Polonyalılar… Hikâyeler ayna tutmuş hayata ve romana. Ellerinden tutmuş yazar kahramanlarının. Kederli bir gülümseyişle… Romanın hissettirdiği duygu bu. Elbette sanat, kelimelerle yapılan bir büyü gibi.

Hatıralar sönmek için değil sanıyorum ki. Yezd’ deki Zerdüşt ateşinde de çok hikâye vardı, Isfahan sokaklarında, Tahran kafelerinde. Güzellik karşısında nutku tutulmak nedir İran’ın saraylarını, mescitlerini gezerken, dolunayla otuz üç gözlü köprüdeyürürken bilmiştim. Nar Ağacı filiz veriyordu yeniden içimde. Setterhan, Azam’dan  ve aşkın ıstırabından daha büyük bir ıstırap tatmıyordu. Yiğidi gül öldürüyordu. Ben de Doğulu bir yazardım. Bisütun’dan başlayan aşkları yazmıştım. Belki hadsizlikti ya da yaşayamadığını yazardı insan. Naderi Kafe, Tahran ve edebiyattı okuduğum. Kitaplar sizi bir mekâna hapsolmaktan kurtarıyordu. Attar’ı, Firdevsi’yi, Sadi’yi, Hafız’ı, Sohrap’ı, Füruğ’u ve Şehriyar’ı ben adım adım zamanın üstünde bir zamanda ve mekânın üstünde bir mekânda yaşıyordum. Sanki parmağımda bir firuze yüzük bin bir gece de buralarda, ara, bul diyordu. Bakırdan bir bilezik oluyordu kollarımda İran, asi kızı oluyordu Doğu’nun. Sessizlik kulelerinde yırtıcı kuşlar parçalıyordu bazı yaşanmışlıkları. İnsanlar yem olmaktan çıkıyordu sonra.

Kahramanlarını öyle yakından tanımış ki yazar, zaten bir günde roman okunur mu demeyin, okudum. Taksim’de Beyoğlu’nda onlar sohbet ederken sanki aralarındaydım. İki nazlı güzelde. İstanbul ve İran’da.

Pilaşki tatmak istedim. Şehname şalımı omuzlarıma atmak istedim. Mukaddes kitaptan sonraki beş mukaddes kitaptan okumak istedim. Savaşlardan geriye hala aşk kalmasından umutlu yaşamaya devam etmek istedim. Bin defa ayrılsam da bir bulmak, buluşmak istedim insanların, mekânların hüznü ile neşesiyle kederiyle. “Ah, bilirim umutsuzlukla yaşamanın içinde yanan umut ışığının nasıl cılız olduğunu.”

Tahran’ı da İstanbul’ u da çok seven ve savaştan kaçmanın ne demek olduğunu bilen bir yazarın kaleminden okuyacaksınız bu romanı. Helena’nın gül reçellerini memleketinde bırakması ve Rahel’in eşinin seni vatanım kadar seviyorum sözleri…

Bugünlerde benim çok ihtiyacım vardı, Kayıp Mersiye’ye belki de. Bizden çıkıyor yazdıktan sonra yazılar, benim kahramanım Rahel’di bu romanda. Siz de hayatınız durduğu yerden devam etsin dilemiyorsanız, rutinden sıcaktan kaçar gibi kaçıyorsa ruhunuz, siz de buyurun işte, roman: Adı Mercan. 

Yasemin KULOĞLU

Categories:

Tags:

Comments are closed